Prevođenje "uske vizije" na turskom jeziku:
Rječnik Bosanski-Turski
Ads
Primjeri (Vanjskih izvora, a ne komentar:)
Ne dosežu Ga vizije, a On doseže vizije, i On je Fini, Obaviješteni. | Gözler O'nu görmez, O gözleri görür O latif (gözle görülmez veya lutuf sahibi), herşeyi haber alandır. |
Ne dosežu Ga vizije, a On doseže vizije, i On je Fini, Obaviješteni. | Gözler O'nu idrak edemez O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır. |
Ne dosežu Ga vizije, a On doseže vizije, i On je Fini, Obaviješteni. | Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. O Latif'tir, haberdardır. |
Ne dosežu Ga vizije, a On doseže vizije, i On je Fini, Obaviješteni. | Gözler onu göremez, o, gözleri görür, odur lütfü bol ve her şeyden haberdar. |
Ne dosežu Ga vizije, a On doseže vizije, i On je Fini, Obaviješteni. | Oysaki O, gözleri görür bilir. O Latîf'tir, lütfu çok olduğu halde kendisi görülemez Habîr'dir, her şeyden haberdardır. |
Ne dosežu Ga vizije, a On doseže vizije, i On je Fini, Obaviješteni. | Gözler O'nu göremez halbuki O, gözleri görür. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır. |
Ne dosežu Ga vizije, a On doseže vizije, i On je Fini, Obaviješteni. | Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir. |
Ne dosežu Ga vizije, a On doseže vizije, i On je Fini, Obaviješteni. | O nun ilmi ise bütün gözleri ihata eder.(Gözlerin görmediği her şeye nüfuz eden, her şeyden haberdar olan) latîf ve habîr O dur. 67,14 31,16 KM, Çıkış 33,20 Yuhanna 1,18 |
Ne dosežu Ga vizije, a On doseže vizije, i On je Fini, Obaviješteni. | Gözler O'na erişemez O, gözlere erişir. O Şefkatlidir, Haberdardır |
U starom Prizrenu uske ulice popločane su kamenom. | Tarihi Prizren de dar sokaklar parke taşından. |
Vizije budućnosti iz Ekumenske patrijaršije | Türkiye'de Ortodoks Patrikliğin geleceğine ilişkin öngörüler |
Da li možete izazvati vizije. | Görme gücü kazandırıyor musunuz? |
Da li možete izazvati vizije? | Görme gücü kazandırıyor musunuz? |
Mi smo ljudi vizije i progresa. | Biz gelişimin ve öngörünün adamlarıyız. |
Brojne staze i uske uličice vode do mnogih prelijepih mjesta. | Sayısız patikası ve dar sokakları sizi harika yerlere götürüyor. |
Na toj liniji ima mnogo krivina... i šine su veoma uske. | Çok viraj var... ve raylar da çok dar. |
G. Crackenbachl kolica, kroz ulice široke i uske, zovu školjke i školjkice, žive, žive. | Bay Crackenbox, hala sarkıyor! Sakıncası yoksa az daha kaldırın Bay Crackenbox. ...önünde el arabası dolaşır dargeniş her sokak arası... |
Za to je trebalo političke hrabrosti, jasne vizije i jake odlučnosti. | Bu yolculuk siyasi cesaret, net bir vizyon ve güçlü bir kararlılık gerektiriyordu. |
To znači postizanje historijske vizije koju narod Kosova želi već mnogo, mnogo godina. | Nihai statünün ne anlama geldiği konusunda çok azımız ikilem içindeyiz. diyen Wisner sözlerini şöyle sürdürdü Bunun anlamı, Kosova halkının yıllardır arzuladığı tarihi vizyonun gerçekleşmesidir. |
Dostigla sam sam vrh repertoara zastrašujući glasovi, groteskne vizije, čudni i nezaustavljivi ushićaji. | Artık bütün o çılgın repertuara sahiptim korkunç sesler, grotesk görüntüler, tuhaf, inatçı sanrılar. |
Sad smo tu gdje smo to je realnost njegove vizije i rješenja, piše Beogradjanin. | Şimdiyse olduğumuz yerdeyiz onun vizyonu ve çözümlerinin gerçeği bu. diyor. |
Kosovo nema pravu ... vanjsku politiku i nema vizije po tom pitanju, rekao je on. | Cumhurbaşkanı, Kosova'nın gerçek bir dış politikası ve bu konuyla ilgili bir vizyonu yok. dedi. |
Rane vizije bežičnog prenosa energije osmislio je zapravo Nikola Tesla otprilike prije 100 nu godina. | İlk kablosuz güç vizyonu Nikola Tesla tarafından, bundan yaklaşık yüz yıl kadar önce düşünüldü. |
U vašoj reklami se dalje tvrdi da izazivate stravične vizije kod onih koji su prisutni . | Reklamınızda hatıralarınızı çağrıştırır ve müthiş görme gücü kazanırsınız, diyorsunuz. |
Napraviti pravi izbor znači da lideri ove zemlje moraju prestati da slijede uske etničke i političke interese, izjavio je Biden. | Biden, Doğru seçimi yapmak, bu ülkenin liderlerinin dar etnik ve siyasi çıkarların peşinden gitmeye son vermeleri gerektiği anlamına geliyor. dedi. |
Najbolji način da se polupredsjednički režim opiše je ravnoteža, izjavio je on u odbranu svoje ustavne vizije. | Yarı başkanlı sistemi en iyi tarif eden terim dengedir. dedi. |
U stanju spavanja imamo snove, imamo vizije, putujemo izvan našeg tijela, mnogi od nas, i vidimo prekrasne stvari. | Uykudayken hayaller görürüz, imgeler, bir çoğumuz vücutlarımızın dışında yolculuklar yaparız, harika şeyler görürüz. |
Grčka i Turska streme razvoju nove vizije, zasnovane ne na percepciji prijetnje, nego na međusobnim interesima, pojasnio je Davutoglu. | Davutoğlu, Türkiye ve Yunanistan'ın algılanan tehditlere değil karşılıklı çıkarlara dayalı yeni bir vizyon geliştirmek istediklerini belirtti. |
U dokumentu se također kaže da Priština želi sarađivati s Beogradom u realizaciji zajedničke vizije o integraciji u Evropu. | Belgede, Priştine'nin Avrupa'yla bütünleşme konusunda ortak bir vizyonun hayata geçirilmesinde Belgrad ile işbirliğiyapmak istediği de belirtiliyor. |
''Orson je obožavao uske mediteranske kamene ulice Splita i drugih gradova na obali Dalmacije, kaže Kodarova. Volio je lokalne mještane i imao je mnogo prijatelja. | Orson Split'in ve diğer Dalmaçya kentlerinin Akdeniz tarzı Arnavut kaldırımlı daracık sokaklarını seviyordu. diyen Kodar şöyle devam etti Yerel halkı seviyordu ve pek çok arkadaşı vardı. |
Takvi primjeri su brojni, gdje postoje brojne vizije i opcije koje ponekad diktiraju različiti interesi te se ne može ostvariti dogovor. | Bazen farklı çıkarlar tarafından dayatılan birden fazla vizyon ve seçeneğin var olduğu ve bir anlaşmanın sağlanamadığı bu gibi örnekler çoğaltılabilir. |
Umjesto toga, dešava se da Islamizam raste kao autoritarna ideologija, sasvim prodorna, anti zapadnjačka, koja oblikuje društvo na osnovu utopijske vizije. | Bunun yerine, otoriter bir ideoloji olarak İslamcılık yükselişte. Oldukça sert, oldukça Batı karşıtı, ve toplumu ütopik bir öngörü temelinde şekillendirmek istiyor. |
Zatim su zvijezde zamijenile lijepe vizije Phoebesa na polumjesecu, Saturna okruženog s njegovim prstenovima... i šarmantnih mladih djevojaka koje pridržavaju zvijezdu. | Daha sonra bu yıldızlar hilal içindeki Phoebes'a halkayla çevrili Satürn'e ve ellerinde yıldız tutan çekici kızlara dönüşür. |
Uske kaldrmisane staze u starim dijelovima ta dva grada, majušni trgovi i dvospratne kuće s kamenim temeljima i istaknutim gornjim spratom privlače one koji su romantičnog raspoloženja. | Bu iki şehrin eski kesimlerinde bulunan kaldırım taşlı dar sokaklar ve taş temelli, iki katlı, cumbalı evler romatik bir ortam arayanlara oldukça cazip geliyor. |
Ne može doći do liberalizacije tržišta ako prvo ne bude strateške vizije po pitanju politike opskrbe energijom u EU, rekao je Jouyet. | Jouyet, AB'nin enerji tedarik politikasıyla ilgili stratejik bir vizyon olmadan pazar liberalleşmesi gerçekleşemez. dedi. |